MUHARREM ORUCU
Orucun Arapçada kelime anlamı, “Savm ve siyam” olarak geçer.
Savm; Hareketsiz kalmak, susmak anlamındadır.
Hz. Meryem ana, çocuğunu babasız dünyaya getirince ilahi bir ses ona, “Sus” der. O da susar kimseyle konuşmaz.
İslam Ansiklopedisi, Kur’anda, Meryem Suresinde bir sesin Meryem’e;
“Ben acıyana savm adadım, bu gün kimseyle konuşmam.”[1]
Kur’an, savm kelimesinin, oruç tutmak ve susmak anlamın da iki şekilde kullanıldığına işaret etmektedir. Ansiklopedi, susmak ve oruç tutmak kelimeleri arasında bir bağ olduğunu vurguluyor ve belirtiyor.
Kur’an;
“Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sizin de üzerinize farz kılındı. Bu sayede korunmanız umulmaktadır”[2]
Ayetten de anlaşılacağı gibi İslam’ın kutsal kitabı Kur’an, Hz. Muhammed’e gelmeden önce, ki (Hz. Adem’den, Hz. Hatem’e kadar) peygamberler de oruç tuttuklarını belirtiyor. Tuttuklarına göre hangi orucu tutmuşlardır? İslam’dan önce orucun var olduğu ayetten de anlaşılmaktadır.
Hz. Adem’den beri oruç vardı. Dünyanın bütün büyük dinlerinde, belirli kutsal zamanlar sırasın da, ya da öncesinde veya özel nedenlerle oruç tutuluyordu. Bütün tarihi kaynaklar, oruç adetinin insanlığın eski bir geleneği olduğunda birleşiyor.
Bizim konumuz İslam’da oruç olduğuna göre onu irdeleyeceğiz.
Ayette de görüldügü gibi oruçtan amaç kötülüklerden korunmak, nefsi terbiye etmek, iyi ahlaklı bir insan olmaktır. Tanrı boş yere insanları aç bırakıp cezalandırmaz. Orucun gerçek anlamı kötülüklerden uzak durup, iyi ahlaklı olup tanrının buyruğunu yerine getirip olgun insan, yani “insan-ı kamil” olmaktır. Bütün ibadetlerden amaç insanın gerçek anlamda kendini bilen “insan” olmasıdır.
Kur’an’da oruç, vacip ve farz olmak üzere ikiye ayrılmıştır.
Farz olan: bütün İslam alemine bildirilen oruçtur.
Vacip olan: bir dileğin yerine gelmesi veya işlenen bir suça tevbe etmek için tutulan “Nezir orucu”dur.
Bu tutulan oruçların iki yönü vardır; Zahir ve batın.
Zahiri yönü: Allah’a şükretmek, ola ki nefis aç kalınca yoksul, yetim, çaresiz ve sağlığı kendisini geçindirmeye yetmeyen insanlarımızın çaresizliklerini, ve sıkıntılarını hissedip, merhamet duyguları gelişip, vicdan muhakemesi çalışır, bu çaresiz insanlara yardım elini uzatılır.
Batini yönü: Gerçek müminin orucu ise senede 365 gündür. O kişi yaşamı boyunca halk için çalışır, paylaşımcıdır. Komşusu aç iken o tok gezemez. İnsanlar sefalette iken o saltanatta olamaz. O gerçek mümindir ki, sadece nefsini değil, yani midesini değil, bütün uzuvlarını harama bağlı tutar.
“Şeriatın emrettiği zahiri orucun yanında ayrıca tarikat ve hakikat oruçları da vardır”[3]
Zahiri oruç: gündüzleri yemekten içmekten ve mukarenetten kesilmektir. Ramazan ayında tutulur.
Hakikat orucu: Ömür boyu devam eder. Oruçlu, gece gündüz bütün azalarını kötü duygulardan muhafaza etmek mecburiyetindedir. Gıybet etmez, hiç bir fenalık düşünmez, kimseye zulmetmez, dövmez, sövmez, duygularını kötüye kullanmaz. Duygularını kötülüğe kullandığı anda, fiilen yapmasa da orucu bozulmuş olur. İşte asıl oruç budur. Çünkü Cenab-ı Fahr-i kainat sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki:
“Nice oruçlular vardır ki, oruçlarından onlara sadece bir açlık kalmıştır.”(İbn-i Mace)
Bu Hadis-i Şerif’ten anlaşılıyor ki, bir çok oruçlular iftar ediyorlar farkında değiller, hem de oruç tuttuklarını zannediyorlar. Görünüşte yemeyip, içmeyip oruç tutuyorlar, ama yaptıkları hareketler hiç de bir oruçlunun hareketine benzemiyor.
Dolayısı ile bir çok iftar edenler de vardır ki oruçludurlar, oruçları bozulmamıştır. Niyetleri daima istikamet üzerinde bulunur. Kötü duygu ve düşüncelerden kendilerini alıkoymuşlardır, istedikleri gibi hareket edemezler, istediklerini yiyip içemezler.
Hadis-i Kudsi’de “oruç benim içindir, mükafatını ben veririm” diye bildirilen oruç bu oruçtur.
Hakikat orucu: Hazret-i Allah’ın muhabbetini sırda muhafaza etmektir. Cenab-ı Hakk’ı görmek sır gözü iledir, yoksa baş gözü ile görülmez. O muhabbet çıkıp başka muhabbet girdiği zaman, hakikat ehlinin orucu bozulmuş olur. Onu kaza edecek ki, yani istiğfar edip aynı muhabbeti duyacak ki, orucu devam edebilsin. Çünkü o insanları Hazret-i Allah kendisi için halk etmiştir.
Hadis-i Kudsi’de “İnsan benim sırrımdır, ben de insanın sırrıyım” diye buyuruyor. Hz. Mevlana’da bir coşku halindeyken; “Söyletmeyin bana insanın ne olduğunu. Söylersem sizde yanarsınız bende yanarım.” Onlar daima Hakk iledir. Dolayısı ile Hazret-i Allah o kullarının başka bir şeyle meşgul olmasını da istemez. İşte Allah’ın “dosdoğru yolu”nda olan kamil insanlar bunlardır..
Bunların orucu da hakikat orucudur.
ORUÇ NİÇİN TUTULUR?
Allah, irade sıfatını yalnız insanlara bahşetmiştir. İşte oruç iradenin imtihanıdır. Kiminle? kendi kendinle, hiç bir şeyle uslanmayan nefsin, oruç ile ıslahıdır. Çünkü açlık had safhada iken yememek, içmemek, iyilik için nefsin dizginlerini çekip iradeyi kullanmaktır, yani vücuda aklın hükmüdür. Kendi bedenine sözünün geçmesidir. Cenabı Allah bir kutsi hadisinde, “Oruç benim içindir, onun mükafatını da ben vereceğim.”
Niçin? Çünkü, Allah ile kul arasındadır. Tamamen kendi rızalığı ve kendi iradesi altındadır. Yeter ki oruç denilen bu muazzam bedeni İbadet şuurlu olarak aşkla yapılsın. Eğer birilerine görünmek adet yerini alsın diye yapılıyorsa, yani ruhu manası gayesi anlaşılmadan yapılıyorsa, gayeye hizmetten uzak olur.
Oruç, yalnız aç kalmak değil, aynı zamanda açı arayıp onu doyurmanın da adıdır.
Oruç, dili ile gönül kırıyorsa, eli ile yanlış yapıyorsa, ayağı ile yanlışa gidiyorsa, günlerce aç kalsa da amaca ulaşamaz.
Hz.Peygamberimiz de, “Birçok insan vardır ki, bu zavallıların alacağı sevap, aç ve susuz kalmaktan ibarettir” diye buyurmasının gerçeği budur.
Oruç, tüm uzuvlarıyla Allah rızasına tutulmalıdır.
ORUÇ NASIL TUTULMALIDIR?
Oruç, Beden orucu olmalıdır. Gözün orucu, gafletten men olunmasıdır. Dilin orucu, yalandan, gıybetten, dedikodudan uzaklaşmaktır. Kulağın orucu, yasaklanmış şeyleri işitmemektir. Nefsin orucu, hırs ve şehvetten kendisini korumasıdır.
Kalbin orucu, bütün nefsani duygulardan arınıp beşeri sevgiden uzaklaşmaktır.
Ruhun orucu, dünya malına tamah etmemektir. Sırrın orucu, Hakk’tan gayrisini görmemektir. Batındaki oruç, kalbe, ruha, sırradır.
İşte oruç bütün vücudun azalarıyla tutulmalıdır. Oruç tutuyor görüneceksin yalan söyleyeceksin, küfür içinde olacaksın, başkaları da niçin benim gibi oruç tutmuyor diye cana kıyacaksın ve sonunda oruç tuttum Allah kabul eyler diyeceksin. Böyle orucu Allah kabul eder mi? Oruç tutan insan kalp kırmak değil, kırılan kalbi tamir etmektir. Oruçluyum diye ona buna saldırmak değil, örnek insan, yani kamil insan olmaktır.
İnsanları sevmek, bağışlamak, acımak ve yardım etmektir. Allah kavramı da bu değil midir? Cenabı Allah “Oruçlunun ağız kokusunu severim” diye buyuruyor. Bu koku, çirkin açlık kokusu mudur? Hayır, ya nedir? O oruçlu ağızda hile bulunmaz, yalan ağzın yanına gelmez, kimseyi aldatamaz. Çünkü, Kainatta Allahsız bir zerre görmez ki! Nasıl aldatabilir ki!
Hakk aşığı da ne güzel söylemiş;
“Sevap istersen öldür yalanı
Cennet istersen incitme canı.”
Öyleyse kötülükle karşılaştığımız zaman kendi kendimize, dikkat et oruçlusun, yani Allah’ın sıfatısın. Ayıpları görmeyeceksin, örteceksin, kötülükleri iyilikle karşılayıp, güzelliğin ne olduğunu göstereceksin, işte oruç budur.
Düşününüz, hayvanı bir yere bağlayıp yiyecek vermeyip aç bırakırsan, bu oruç mudur? Hayır, oruç aşkla, şevkle ve şuurlu tutulmanın adıdır. Midenin açlığı değildir.
Hz.İmam Ali şöyle buyuruyor;
“Bedenin orucu, irade ve ihtiyarla azaptan korkup sevaba girmeyi, ecre (sevap) nail olmayı dileyerek yemekten kesilmektir. Nefsin orucu, beş duyguyu öbür suçlardan çekmek, kalbi de bütün şer sebeplerinden ayırmaktır. Kalbin orucu dilin orucundan, dilin orucu ise, midenin orucundan hayırlıdır.”[4]
Şahların şahı da bütün uzuvlarımızla oruçlu olmamızı istiyor.
Bir atasözümüzde şöyle der; “Mümin korumalı nefsini kibirden / Ağzını küfürden, gönlünü kirden.”
Evet önemli olan kinden kibirden, şehvetten, buğuzdan, azgınlıktan, cürümden, haramdan kısaca bütün kötülüklerden arınmaktır oruç.
Hz.İmam Ali efendimiz, “Bir bölük halk, sevap için Allah’a kulluk ederler, bu kulluk tacirlerin kulluğu, bir bölükte Allah’a korkarak ibadet eder, bu kölenin ibadetidir. Bir bölükse Allah’a şükrederek kulluk eder işte hür kişilerin kulluğu budur.”
Oruç da bir ibadet olduğuna göre tacirlerin, kölelerin ibadeti gibi değil, özgür iradeyle, aşkla, sevgiyle tutulan oruç, yapılan ibadet makbul olduğunun altını çizmektedir.
Oruç iki türlü tutulur;
Bedenin orucu; irade ve ihtiyarla azaptan korkup, sevaba girmeyi ecre nail olmayı, dileyerek yemekten kesilmektir. Nefsin orucu; beş duyguyu öbür suçlardan çekip, kalbi de bütün şer sebeplerden ayırmaktır.
ORUÇ’UN HİKMETLERİ
Orucun batini anlamdaki hikmetleri de şöyledir;
Birinci hikmet; Oruç tutan kendini kontrol ederek, iradeye ve nefse sahip olarak düzgün insan olmanın seyrini yapar. Allah’ın ahlakıyla bezenir, eline, beline, diline sahip olur.
İkinci hikmet; Oruçlu insan bir şey yapmış olmanın rahatlığıyla gönlünde huzur bulur. Huzur demek ise, Allah’la muhabbet etmektir.
Hakk aşığı şöyle der;
“Muhabbetle bulanlar buldu Hakk’ı
Muhabbetsiz kulun Hakk’ta ne var hakkı.”
Oruçta kıble; “Her nereye dönersen Allah’ın cemalini görürsün”[5]
Her tarafı kıble edip ibadet halinde olursun, yön ve şekilden uzaklaşıp yeryüzünü mabet edinmektir.
Üçüncü hikmet; Aç olan insan aç olanın halinden anlar. Açlığını yüreğinde hisseder, yardım eder, aç doyurur, lokmasını paylaşır, yaratanına aç olanlar için yalvarır. Peygamberimiz de; “Komşunuz aç iken, siz tok olup gerçek mümin olamazsınız” diye buyuruyor.
Cömertlik aşık olanlara mahsustur. Bu hikmetin farkına varır. Allah cömerttir, cömert olanı da sever, deyip cömertlerle birlikte cömertlik, makamının sırrına vakıf olursunuz.
Dördüncü hikmet; Kazancınız yani ekmeğiniz, tuzunuz helal olmalıdır. Helalından kazanmak lazımdır, kul hakkı yememek lazımdır. Aç kalarak, kul hakkının ne kadar önemli olduğunun bilincine varıp, başkalarının açlığının sırrına ermektir. Yüce peygamberimiz; “Nefsini bilen, Rabbini bilir,” diye buyurmasının hikmeti budur.
Beşinci hikmet; Hakiki oruçlu insan, kınından sıyrılan bir “İnsan-ı kamil”dir. o makamda yapılan ibadet “Amel” olup Hakk’ın dergahına yazılır.[6]
KAYNAK: Ali Rıza UĞURLU,Aşk-ı Muhabbet
[1] Meryem Suresi, Ayet 26
[2] Bakara Suresi, Ayet 183
[3] Ömer Öngüt, Allah-u Teala’nın Hükümleri Kitabında, s. 32-33
[4] Hz. Ali, Nehc-ül Belaga, s. 396
[5] Bakara Suresi, Ayet 115
[6] Şemsettin Yeşil, Miracın Hakikatı, Berat’ın Esrarı-Orucun Manası
14 Mâsûm-u Pâk, Alevîlik'te küçük yaşta şehit edilen Ehl-i Beyt ve Oniki İmamlar'ın oğulları için kullanılan bir kavramdır. Yaşları küçük olduğu için pâk ve mâsum diye adlandırılmıştır.Caferî fıkıh mezhebinde bu ifadeye benzer, "Ondört Mâsum" denilen bir kavram bulunmaktadır. Alevîlik'teki Ondört Mâsûm-u Pâk'tan farklı olarak, Caferîlik'teki Ondört Mâsûm, Muhammed, Fatıma ve Oniki İmamı kapsamaktadır.
Alevîler Zilhicce ayının 28-29-30 günlerinde Mâsûm-u Pâk Orucu'nu tutarlar. Bu orucun peşinde, Muharrem'in 1'inde başlayan Mâtem Orucu tutulur.
14 Mâsûm-u Pâk şu şekilde sıralanırlar:
Muhammed Ekber: İmam Alinin oğludur. Hz. Fatımanın karnında çocuk iken Tahir isiimli bir lanetli şidettle kapıyı itmiş ,kapı Hz. Fatıma'nın üzerine düşmüş kanaması olmuş çocuğu düşürmüştür. Şehit olmuştur. Anne ve baba acısını tadan Hz. Fatıma evlat acısıda çekmiştir. Kırık kapı olarak tarihe yazılmıştır. Muhammed Ekber'e yapılan bu olay ileride Ehli Beyt'e yapılacakların habercisidir.
Abdullah: Hz. Hasanın oğludur. Yedi yaşında bir çocuk iken, muaviyenin adamlarından Tahla bin Amir taradından şehit edilir. Babası tarafından Medinenin Bakiy mezarlığına defnedilir.
Abdullah: Hz. Hüseyinin oğludur. Henüz iki yaşında iken, Kerbelada Abdullah ibni Erzak Dımışkı tarafından şehit edilir.
Kasım: Hz. Hüseyinin oğludur. Henüz üç yaşında iken, Kerbelada Hazime Kahl tarafından şehit edilmitir.
Ali Asgar: Hz. Hüseyinin oğludur. Henüz bir yaşında iken Kerbelada babası Hz. Hüseyin tarafından Yezit ordusuna gösterilerek, yavruya su vermelerini ister. Arm ibni Sadın emriyle, Harmele adında melun ıkçu tarafından şehit edilir.
Kasım: Diğer bir adı Hüseyindir. İmam Zeynel Abidinin oğludur. Üç yaşında iken, bekir ibni Urve tarafından şehit edilir. Kabri Basra şehrindedir.
Ali Eftar: İmam Muhammed Bakırın oğludur. Altı yaşında çocuk iken, Ahmet ibni Masnsur tarafından şehit edilmiştir. Kabri Safada dır.
Abdullah: İmam Cafer Sadıkın oğludur. Üç yaşında çocuk iken, ibni Mercan tarafından şehit edilir. Kabri Bestamda dır.
Yahya El Hadi: İmam Cafer Sadıkın oğludur. Dört yaşında çocuk iken, Abbasi hükümdarı huzurunda, Abdullah ibni Mahmut Küfi tarafından şehit edilir. Kabri Bağdattadır.
Salih: İmam Musayı Kazimın oğludur. Dört yaşında iken Osman ibni Abdullah tarafından şehit edilir. Kabri Şirazdadır.
Tayyib: İmam Musayı Kazimin oğludur. Yedi yaşınsa iken, Yusuf ibni İbrahim tarafından şehit edilir. Kabri Rey şehrindedir.
Cafer: İmam Muhammed Takinin oğludur. Henüz dört yaşında çocuk iken, Yusuf ibni İbrahim tarafından şehit edilir. Kabri Iranın Kum şehrindedir.
Cafer: İmam Ali'yül El Nakinin oğludur. Henüz üç yaşında çocuk iken, Yusuf ibni İbrahim Dımışkı tarafından şehit edilir. Kabri Cezirededir.
Kasım: İmam Hasan al Askerin oğludur. Henüz bir yaşında bebek iken, Muhammed Nasır Dımışkı tarafından şehit edilir. Kabri İranın Rey şehrindedir.
İşte görülüyorki, 14 masumu paklar dediğimiz Hz. Muhammedin soyundan olan, en büyüğü yedi yaşındaki yavruları öldürmek, Hz. Muhammede olan kin ve düşmalığı sönmeyen hırsıdır.
Kaynak:http://www.frmtr.com/alevi-kulturu/4699669-dort-masumu-pak-kimdir.html
MUHARREM ORUCU
Kurban bayramı Hicri Takvime göre Zilhiçce Ayının 10. günü başlar. Kurban bayramının 1. gününden başlayarak 20 gün sayılır. 20.günün akşamı Muharrem Orucu için niyet edilir ve oruç başlar.Muharrem orucundan önce 3. günlük masumu pak orucu tutulur. Bu oruç küfede şehit düşen Müslüm Bin Akıyl ile çocukları İbrahim ve Muhammet için tutulur. Müslüm, İmam Hüseyinin amcasının oğludur.
İbrahim Müslüm ise amcasının torunlarıdır. 3. günlük Masum-u Pak ve 12 günlük muharrem orucu olmak üzere toplam 15, gün oruç tutulduktan sonra muharrem ayının 13. günü kurbanlar tığlanır ve Aşure dağıtılır. Kurban İmam Zeynel Abidinin Kerbela katliamından kurtuluşunun şükranıdır. Muharrem ayı kutsal ayıdır. Muharrem ayı haram aylardandır. Bu ayda savaşmanın yasak olduğu Kuranı Kerimde açıkça belirtilmiştir.
Muharremde eğlence yapılmaz. Can incitilmez, kan akıtılmaz. Düğün, nişan, sünnet törenleri yapılmaz, bu günlerde eşler arasında nefsani ilişkiler olmamalı. Kerbela şehitlerinin çektikleri susuzluğu hissetmek için su içilmez eğlence yerlerine gidilmez. Saf su içilmez. Sağlıklı ve sıhhatli olup da oruç tutanlar için su içmemek çok sevaptır. Çünkü; Hz. Hüseyin 72 yakınlarıyla birlikte Kerbela da susuz bırakılmıştır. Kerbela acısını yürekler de hissedebilmek için susuzluğu yaşamak lazımdır. Ancak, vücudun suya ihtiyacı olduğundan aşırıya kaçmamak kaydıyla, ayran, çay vs. gibi sıvı içecekler alınabilir.
Alevi İnancı şekilciliğe takılıp kalmayı değil, özünü benimser aklın ve ilmin yolundan ayrılmaz. Önemli olan İmam Hüseyinin ve diğer Kerbela şehitlerinin çektikleri acıyı ve zorlukları beyninde, kalbinde ve gönlünde duymaktadır. Onlar gibi düşünüp, onlar gibi yaşayıp, onlar gibi inanmaktır. Zalime karşı çıkıp, mazlumdan yana olmaktır. Eline,diline, beline sadık olup insanca ve onurluca yaşamaktır. Onlara layık olmaktır, ölmeden önce ölmek öldükten sonra yaşamaktır. Allahın alemlere rahmet olarak gönderdiği elçisi Muhammet Mustafanın ve Ehli beytinin huzuruna anlı açık yüzü ak ve pak çıkmaktır. Onların bıraktığı onurlu mirasa sahip çıkmaktır. (Ahzap s, 33)
Tüm peygamberler zamanında üç günlük Hızır Orucu ve Muharrem orucu tutulurdu. Çeşitli kaynaklar Muharrem ayının 10cu günü bir çok olay gerçekleştiğini söylüyor. Bunlardan bazıları şunlardır. Adem peygamberin bağışlanması, Nuh peygamberin gemisinin tufandan kurtulması, Yunus peygamberin balığın karnından kurtulması, İbrahim peygamberin nemrutun ateşinden kurtulması, İdiris peygamberin göğe çıkması, Yakup peygamberin oğlu Yusuf peygamberin atıldığı kuyudan kurtulması, Eyüp peygamberin dertlerden kurtulup sağlığına kavuşması, Musa peygamberin firavundan kurtulup kızıl denizi geçmesi İsa peygamberin göğe çıkması ve son olarak Hz. Muhammet Mustafanın, müşriklerin zulmünden kurtulmak için Mekkeden Medineye Hicretinde sağ selim Medineye dönmesine şükran olarak oruç tutar, aşure yapar. Peygamberler için kavuşma, kurtulma, müjde günü olmuştur.
Peygamberin ümmeti sayılan kişiler tarafından bu mübarek ay peygamber torunlarına zulüm günü olmuş ve şehit edilmişlerdir. Bu mübarek günleri Emeviler tarafından zulme çevirmişlerdir. Tüm yakınlarını, evlatlarını ve kendi canını hakk yoluna insanlık sevgisi adına, Ceddi Hz. Muhammedin kurduğu dinin mücadelesini şahadet şerbetini içerek İslâm dininin ebediyete kadar devamına vesile olmuştur. (İsra Suresi ayet 77) Ey habibibim, senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize de uyguladığımız yasa budur. Sen bizim yasada değişiklik bulamazsın. Bu ayetin hükmüne göre tek Tanrılı dinlerde inanış ve ibadet aynıdır.
(El fecr suresi ayet 1.2) Ya Muhammet o muharremin on sabahı ve akşamı hakkı için ve çift olup duranlara ve dahi on gecelere and olsun ki akıl sahipleri onlara itibar edip son amaçlarını onunla inceleme ve araştırma yaparlar denilmektedir.
Bu emirlerden on gün ve geceye and içen Allahın bu gün ve gecelerini oruçla geçirenlerin Allaha itaat edenler olacağını açıklamasında muharrem orucunun Allahın emrettiği ve müminlerce tutulması gereken oruç olduğunun en açık kanıtıdır.
Şehin al müşlem isimli kitapta Hz. Muhammetin on gün Muharrem orucu tuttuğunu ve Hüseyine matem diye oruç tutturduğunu yazmaktadır yine aynı kitapta Muharrem orucunun Hz. Muhammet döneminde farz olduğu, peygamberin Hakka yürümesinden sonra müminlerin orucu olun Muharremin tutulmadığını, Müslümanların Ramazan orucunu farz yaptıklarını yazmaktadır.
Değerli Canlar; Hz. Muhammet (Sav) size iki emanet bırakıyorum biri Kuran diğeri Ehl-i Beytin diyor. Hz. Resul, Allaha Resulüne, Kurana inanan müminler Ehl-i Beyitin yasını tutmalı, acısını duymalı ve Hüseyini Kerbela için göz yaşı dökmelidir.
Bütün ibadetlerde riya vardır ama oruçta göz yaşında riya kesinlikle yoktur. Niye yoktur?Allahla kul arasında olduğu için, tamamen kendi rızalığıyla olduğu için, kendi iradesiyle olduğu için.
Eğer oruç birilerine hoş görünmek için tutuluyorsa bunun hiçbir anlamı yoktur. Alevilerde yalnız aç kalmak değil aynı zamanda açı arayıp onu doyurmanın da adıdır Oruç. Hz Peygamber efendimiz bir çok oruç tutan vardır ki, bunların alacağı sevap aç ve susuz kalmaktan başka bir şey orucu değildir diyor. Çünkü oruç beden orucu, gözün orucu gafletten men olmaktır. Dilin orucu yalandan men olmaktır, kulağın orucu yasaklanmış şeyleri işitmemektir, nefsin orucu hırs ve şehvetten kendisini korumasıdır, kalbin orucu bütün nefsane duygulardan arınıp beşeri sevgiden uzaklaşmaktır. Ruhun orucu dünya malına tamah etmemek, sevgiye kavuşmaktır. Sırrın orucu haktan gayrısını görmemektir. Batındaki oruç haktan gayrısını görmemektir. İşte orucu bütün bedenle tutmak gerekir.
Kaynak :http://www.forumdas.net/oruc-hakkinda-bilgiler/muharrem-orucu-nedir-muharrem-orucu-tutulur
4 Kapı 40 Makam Alevilik Hakkımda Bilgiler Alevilik ve Bektaşilik
4 Kapı 40 Makam
Aleviliğin ahlak felsefesi özet olarak “Dört Kapı Kırk Makam” da toplanmıştır ve Alevi-Bektaşiliğin ahlak (etik) kurallarının esaslarını oluşturur. Dört Kapı ve bu kapıların onar makamı aşama, aşama insanı kendisine, ailesine ve topluma yararlı olgun insan durumuna yükseltmektedir. Alevi-Bektaşi felsefesindeki anlamı üzerinde değişik yorumlar yapılmaktadır. Onun içeriği yani aşamalarının anlamı hiç şüphesiz Sufiliğin mistik ve gizemli havasını taşımakta olup, o yolu benimseyenler için özel anlamlara sahiptir. Hünkar Bektaş Veli, Makalata tanrının insanın dört türlü nesneden yarattı diyor..
‘’Hak Sübhane ve Taala insanları dört dürlü nesneden yarattı. Ve hem dört bölük kıldı. Ve hem dört bölüğün dahi dört dürlü taatleri vardır. Dört dürlü arzuları ve dört dürlü halleri vardır.
Pes, edekim dört dürlü nesneden yarattı.’’ (Hacı Bektaşi Veli)
Anadolu’daki Alevilerin Ser-çeşmesi Hünkar Bektaş Veli’ye göre insan Tanrı’ya belli aşamalardan yani dört kapı ve bunların kırk makamından geçerek ulaşır. Dört Kapı’nın Hak yolunda yürüyen bir insanın yaşamında geçirdiği manevi aşamalar olduğunu kabul edenler de vardır. Buna göre:
1. Kapı Şeriat, (yasa) kendi öz benliğini kötülükten arıtmayan, gelişmemiş olgunlaşmamış insanın, din kuralları ve yasalar zoruyla eğitilmesi, kişilere ve topluma zarar verecek hareketlerine meydan verilmemesidir. Yel ehli denir ve hava ile özleştirilmiştir.
2. Kapı Tarikat, (yol) insanın kendi istek ve iradesiyle, hiçbir dış zorlama olmadan her türlü kötülüğü benliğinden kovabilmesi, elinden gelebilecek tüm iyilikleri hiç kimseden esirgememe devresidir. Od (ateş alev) ehli, ateş ile özleştirilmiştir.
3. Kapı Marifet, (marifet beceri) duygu ve ilimde en yüce düzeye ulaşmak, tanrısal sırlara erişmektir. Su ehli, su ile özleştirilmiştir.
4. Kapı Hakikat, (gerçek, tanrı) Hak’ı görmek, zaman ve mekan içinde tanrısal alemin gücü içinde erimektir. Turab/toprak ehli toprakla özleştirilmiştir.
Şeriat, anadan doğmak; Tarikat, ikrar vermek; Marifet nefsini bilmek; Hakikat, Hak’ı özünde bulma yollarıdır biçiminde anlatanlara da rastlanır. Diğer bazı yazarlar Şeriat, Hz. Muhammed dönemi; Tarikat, Hz. Ali ve Hacı Bektaş Veli dönemleri; Marifet, bilimin ve fennin geliştiği yeni çağ; Hakikat ise insanlığın mutluluğa ve kesin barışa ulaşacağı dönemdir diye bir açıklama getirmekte.
Dört Kapı, normal bir insanın başlangıçta ham olan ruhunun ve benliğinin dört aşamadan geçerek, ergin olgun hale gelmesi, ilahi sırra ulaşmasını da ifade etmektedir.
Deyişlerde de sık, sık söz edilen Dört Kapı Kırk Makam’la ilgili olarak ünlü Alevi ozanı Şah Hatayi şöyle demektedir:
Ela gözlü pirim geldi
Duyan gelsin işte meydan
Dört Kapı’yı Kırk Makamı
Bilen gelsin işte meydan
Dört kapıdır kırk makam
Üçyüzaltmış altı menzil var
Onu erene açılır
Velilik derecesi
Şeriatın gemidir, Hakikat deryasıdır
Hakikatin kafiri, şeriatın evliyasıdır
(Yunus Emre)
Dört kapı, kırk makam, oniki erkân
Onyedi tarîki eylesin beyan
Talibin gönlünde koymasın güman (şüphe)
Bildirsin cân içre cânanı nedir?
(Noksani Baba)
Dört kapı selamın verip aldılar
Pirin huzuruna çekip geldiler
El ele el Hakka olsun dediler
Henüz masum olup cihana geldim
(Muhyiddin Abdal)
Geleneksel Alevi yaşantısında sosyal adalet ve dayanışma oldukça gelişmiş durumdaydı. Varlıklı kişilerin yoksullarla dayanışmaları ve onlara yardım etmeleri Alevi yolunun gereklerindendi.
Ayrıca Alevi öğretisi kişiye, bütün insanları bir görmeyi, hiç kimseyi dilinden, dininden, ırkından dolayı ayırt etmemek herkese ve her şeye aynı gözle, Hak nazarıyla bakmak gibi evrensel ve hümanisttik bir yapı kazandırır. (Bak şema 4 kapı 40 makam)
4 Kapı, 40 Makam
“Her kim ki şeriatın on makamından birisini dahi yerine getirememişse Tarikat makamına, Tarikatın on makamından birisi dahi eksik olsa Marifet makamına , Marifetin on makamından birisi dahi eksik olsa, Hakikat makamına eremez. Ol kişi dört kapı kırk makamı eksiksiz olarak yerine getirirse, ancak sırrı Hakikat’e ulaşır”. Hünkar Bektaşi Veli